ŞUARA 23 / 51 |
قَالَ
فِرْعَوْنُ
وَمَا رَبُّ
الْعَالَمِينَ {23} قَالَ
رَبُّ
السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَمَا
بَيْنَهُمَا
إن كُنتُم
مُّوقِنِينَ {24} قَالَ
لِمَنْ
حَوْلَهُ
أَلَا
تَسْتَمِعُونَ
{25} قَالَ
رَبُّكُمْ
وَرَبُّ
آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
{26} قَالَ إِنَّ
رَسُولَكُمُ
الَّذِي
أُرْسِلَ
إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
{27}قَالَ رَبُّ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَمَا
بَيْنَهُمَا
إِن كُنتُمْ
تَعْقِلُونَ
{28} قَالَ لَئِنِ
اتَّخَذْتَ
إِلَهاً
غَيْرِي
لَأَجْعَلَنَّكَ
مِنَ
الْمَسْجُونِينَ
{29} قَالَ أَوَلَوْ
جِئْتُكَ
بِشَيْءٍ
مُّبِينٍ {30}
قَالَ
فَأْتِ بِهِ
إِن كُنتَ
مِنَ الصَّادِقِينَ
{31} فَأَلْقَى
عَصَاهُ
فَإِذَا
هِيَ
ثُعْبَانٌ
مُّبِينٌ {32}
وَنَزَعَ
يَدَهُ فَإِذَا
هِيَ
بَيْضَاء
لِلنَّاظِرِينَ
{33} قَالَ
لِلْمَلَإِ
حَوْلَهُ
إِنَّ هَذَا
لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
{34} يُرِيدُ أَن
يُخْرِجَكُم
مِّنْ أَرْضِكُم
بِسِحْرِهِ
فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
{35} قَالُوا أَرْجِهِ
وَأَخَاهُ
وَابْعَثْ
فِي الْمَدَائِنِ
حَاشِرِينَ {36}
يَأْتُوكَ
بِكُلِّ
سَحَّارٍ
عَلِيمٍ {37} فَجُمِعَ
السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ
يَوْمٍ
مَّعْلُومٍ {38}
وَقِيلَ لِلنَّاسِ
هَلْ أَنتُم
مُّجْتَمِعُونَ
{39} لَعَلَّنَا
نَتَّبِعُ
السَّحَرَةَ
إِن كَانُوا
هُمُ
الْغَالِبِينَ
{40} فَلَمَّا
جَاء
السَّحَرَةُ قَالُوا
لِفِرْعَوْنَ
أَئِنَّ
لَنَا لَأَجْراً
إِن كُنَّا
نَحْنُ
الْغَالِبِينَ
{41} قَالَ
نَعَمْ وَإِنَّكُمْ
إِذاً
لَّمِنَ
الْمُقَرَّبِينَ
{42} قَالَ لَهُم
مُّوسَى
أَلْقُوا
مَا أَنتُم
مُّلْقُونَ {43}
فَأَلْقَوْا
حِبَالَهُمْ
وَعِصِيَّهُمْ
وَقَالُوا بِعِزَّةِ
فِرْعَوْنَ
إِنَّا
لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
{44} فَأَلْقَى
مُوسَى
عَصَاهُ فَإِذَا
هِيَ
تَلْقَفُ
مَا
يَأْفِكُونَ {45}
فَأُلْقِيَ
السَّحَرَةُ
سَاجِدِينَ {46}
قَالُوا
آمَنَّا
بِرَبِّ
الْعَالَمِينَ
{47} رَبِّ
مُوسَى
وَهَارُونَ {48}
قَالَ
آمَنتُمْ
لَهُ قَبْلَ
أَنْ آذَنَ
لَكُمْ
إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ
الَّذِي
عَلَّمَكُمُ
السِّحْرَ
فَلَسَوْفَ
تَعْلَمُونَ
لَأُقَطِّعَنَّ
أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم
مِّنْ
خِلَافٍ
وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ
أَجْمَعِينَ
{49} قَالُوا لَا
ضَيْرَ
إِنَّا إِلَى
رَبِّنَا
مُنقَلِبُونَ
{50} إِنَّا نَطْمَعُ
أَن
يَغْفِرَ
لَنَا
رَبُّنَا
خَطَايَانَا
أَن كُنَّا أَوَّلَ
الْمُؤْمِنِينَ
{51} |
23.
Firavun: "Alemlerin Rabbi dediğin nedir?" dedi.
24. Dedi
ki: "Göklerle yerin ve onların arasında olanların Rabbidir, eğer gerçekten
inanan kimseler iseniz ... "
25.
Etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.
26.
"O sizin de Rabbinizdir, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir"
dedi.
27. Dedi
ki: "Size gönderilen bu elçiniz, mutlaka delidir."
28.
"Doğunun, batının ve onların aralarında olanların Rabbidir. Eğer akıl
ederseniz" dedi.
29.
"Eğer benden başka ilah edinirsen, elbette seni hapsedilenlerden
kılarım" dedi.
30.
"Ben sana apaçık bir şeyle gelmişsem de mi? dedi.
31.
"Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, haydi onu getir!" dedi.
32.
Bunun üzerine asasını bıraktı. O da hemen apaçık bir ejderha oluverdi.
33. Elini
çıkardığında bakanlara bembeyaz görünüverdi.
34.
Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: "Muhakkak ki bu, çok bilgili bir
sihirbazdır.
35.
"Sizi sihiri ile yerinizden çıkarmak istiyor. Ya siz ne
buyurursunuz?"
36.
Dediler ki: "Onu ve kardeşini oyala ve şehirlere toplayıcılar gönder.
37.
"Çok iyi bilen bütün sihirbazları sana getirsinler."
38.
Böylece sihirbazlar belirli günün bir vaktinde bir araya getirildi.
39. Ve
insanlara da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
40.
"Umarız ki sihirbazlar galip gelirlerse, biz de onlara uyarız."
41.
Sihirbazlar geldiklerinde, Firavuna dediler ki: "Eğer biz galib olursak,
bize bir ödül var değil mi?"
42.
"Evet, hem o takdirde siz elbette yakınlaştırılacaklardan da
olursunuz" dedi.
43. Musa
onlara: "Siz ne atacaksanız atın" dedi.
44.
İplerini ve asalarını bıraktılar ve: "Firavun'un izzeti hakkı için,
muhakkak biz galipleriz" dediler.
45. Musa
asasını bırakır, bırakmaz onların hile ile yaptıklarını yutuverdi.
46.
Sihirbazlar hemen secdeye kapanıverdiler.
47, 48.
''Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" dediler.
49. Dedi
ki: "Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Demek ki o size
sihri öğreten büyüğünüzmüş ... Yakında bileceksiniz. Mutlaka el ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve hepinizi toptan asacağım.
50.
"Olsun, zararı yok. Zaten biz Rabbimize dönücüleriz" dediler.
51.
"Biz gerçekten ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin günahlarımızı
bağışlayacağını ümit ederiz."
"Firavun:
'Alemlerin Rabbi dediğin nedir?' dedi." Musa (a.s.) getirdiği delillerle
Firavun'u yenik düşürüp, lanetli Firavun Musa (a.s)'ı besleyip, büyüttüğünü
ileri sürmenin faydasını göremeyince, başka delili de olmadığından bu sefer
Musa (a.s)'ın: "Alemlerin Rabbinin rasulü" olduğunu ileri sürmesi
noktasından hareketle ona karşı çıkmaya koyuldu ve bilinmeyen şeyler hakkında
soru üsIübu ile ona soru sordu.
Mekki ve başkaları
dediler ki: Ona cins isimler hakkında soru sorulduğu gibi sordu. Bundan dolayı
"ma = ne" ile ona soru sordu. Mekki dedi ki: Bu hususta soru bir
başka yerde "kim" diye varid olmuştur. Göründüğü kadarıyla herbir
yerde ayrı şekilde soru sormuştur. Musa (a.s) hiçbir yaratığın Allah ile ortak
olmadığına, Allah'ın yarattıkları arasından Allah'a delalet eden sıfatları delil
gösterdi. Firavun cins hakkında soru sormuştu. Oysa Yüce Allah bir cins
değildir. Çünkü cinsler sonradan yaratılmıştır. Musa (a.s) onun cahilliğini
anladığından, onun bu şekilde soru sormasına iltifat etmeyerek, dinleyen
kimseye Firavun'un bu hususta herhangi bir ortaklığının bulunmasının söz konusu
olmayacağını açıkça ortaya koyan Allah'ın o pek büyük kudretini dile getirdi.
Bu sefer Firavun
karşılarındakini harekete geçirmek ve (kendisince) söylenen sözün oldukça
beyinsizce oluşundan ötürü hayrete düştüğünü belirten bir eda ile:
"İşitmiyor musunuz?" dedi. Çünkü Firavun kavminin inanışına göre,
Firavun onların rabbi ve onların ma'budu idi. Ondan önceki Firavunlar da bu
şekildeydi. Musa (a.s)'da: "O sizin de Rabbinizdir, sizden önceki
atalarınızın da Rabbidir" sözleri ile açıklamalarını daha ileriye götürdü
ve onların anlayabilecekleri bir delil ortaya koymuş oldu. Çünkü onlar daha
önceden atalarının bulunduğunu ve bu atalarının yok olup gittiklerini, onları
bu şekilde değişikliğe uğratan birisinin varlığının kaçınılmaz olduğunu,
önceleri varken sonradan yok olduklarını, onları mutlaka var eden bir kimsenin
bulunması gerektiğini biliyorlardı.
Bu sırada Firavun da
hafife alan bir üslüp ile: "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka
delidir" dedi. Yani o benim soruma cevap vermiyor demek istedi. Musa (a.s)
da buna: "Doğunun, batının ve onların aralarında olanların Rabbidir"
diyerek cevap verdi. Yani onun mülkü seninki gibi değildir. Çünkü sen ancak bir
ülkeye maliksin ve başka yerde de senin emrin geçmez. Ölmesini istemediğin
kimseler ölüyor. Halbuki beni sana peygamber olarak gönderen doğuya da, batıya
da maliktir; "onların aralarında olanların da Rabbidir."
Denildiğine göre; Musa
(a.s) onun soru sormaktan maksadının hakkında soru sorduğu zatı bilmek olduğunu
da bilmişti. Bundan dolayı o da bugün Rabbi tanımak için izlenmesi gereken yol
ne ise o şekilde cevap verdi. Ancak Firavun delil getirmek suretiyle karşı
koyamayınca, bu sefer üstünlük taslamak ve zorbalık yapmak yoluna baş vurdu,
Musa (a.s)'ı hapse atmakla tehdit etti. Bu ilahın seni peygamber olarak
gönderdiğine dair delilin nedir? demedi. Çünkü o takdirde kendisinden başka bir
ilahın varlığını itiraf etmiş olacaktı.
Onun Musa (a.s)'ı hapse
atmakla tehdit etmesi, onun bir zaafıdır. Rivayete göre Firavun, Musa (a.s)'dan
ileri derecede korkarmış. Öyle ki o melun korkusundan küçük abdestini
tutamazmış. Yine rivayete göre onun hapsi öldürmekten betermiş. Bir kimseyi
zindana attı mı ölünceye kadar da Zindandan çıkartmazmış. Bundan dolayı
Zindanları çok korkunçtu.
Diğer taraftan Musa
(a.s) Yüce Allah'ın emri ile Firavun'un tehdidinden korkmayacak bir durumda
olduğundan dolayı Firavuna yumuşak bir surette ve iman edeceği umudu ile:
"Ben sana apaçık bir şeyle gelmişsem de mi? dedi." O takdirde bu
getirdiğim şey ile benim doğruluğum, senin tarafından açıkça görülecektir.
Firavun bu sözleri işitince bu arada karşı çıkabilecek bir husus bulabilir
ümidi ile ona: "Eğer doğruyu söyleyenlerden isen haydi onu getir,
dedi." Sibeveyh'e göre bu ifadede şartın cevabına gerek yoktur. Çünkü
bundan önce ona ihtiyaç bırakmayacak ifadeler gelmiştir.
"Bunun üzerine
asasını" elinden "bıraktı" ve Yüce Allah'ın kıssada haber
verdiği olaylar oldu. Buna kıssanın sonuna kadar anlatılan hususlara dair
açıklamalar ve bunların tefsiri, el-A'raf Süresi'nde (154. ayet ve devamının
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Sihirbazlar, Firavun
kendilerini el ve ayaklarının kesilmesi ile tehdit edince: "Olsun, zararı
yok" dediler, yani dünya azabından karşı karşıya kalacağımız sıkıntıların
bize bir zararı olmaz. Senin azabın kısacık bir andır, biz de ona sabreder ve
Yüce Allah'ın huzuruna iman etmiş kimseler olarak çıkarız.
Bu husus onların son
derece basiretli olduklarına, oldukça kuvvetli bir imanlarının bulunduğuna delildir
Malik dedi ki: Musa (a.s) Firavun'u kırk yıl süreyle İslam'a davet etti.
Sihirbazlar ise ona bir günde iman ediverdiler.
(...); tabirleri hep
"zararı yok" anlamındadır Bu açıklamayı el-Herevı yapmıştır. Ebu
Ubeyde de şu beyiti nakletmektedir: "Sen artık yeterince güçlendikten
sonra sana zararı olmaz, Annen bir ceylan mı olmuş, yoksa bir eşşek mi
(farketmez)."
el-Cevheri de der ki:
"Ona zarar verdi" demektir el-Kisai dedi ki: Ben "Bunun bana ne
bir faydası vardır, ne de bir zararı" diyenleri duydum. (...): Dövme ya da
aç kalma esnasında bağırmak ve kıvranmak, demektir. "Dad" harfi
ötreli olarak (...) ise değersiz ve önemsenmeyen kişi demektir
"Zaten biz
Rabbimize dönücüleriz dediler." Bizler keremi bol, rahmeti sonsuz
Rabbimize döneceğiz.
"Biz gerçekten ilk
iman edenler olduğumuz için Rabbimizin günahlarımızı bağışlayacağını ümit
ederiz" buyruğundaki; (fiile mastar anlamı veren) (...) edatı,
"Olduğumuz için" dolayısı ile nasb mahallindedir "Olduk
diye" anlamındadır el-Ferra bunun şart edatı olarak esreli okunmasını da
caiz kabul etmiştir.
"İlk iman
edenler" olmaları da mucizenin ortaya çıkması sırasında FiraVlın'un
çevresinde bulunanlar arasından ilk iman edenler olmaları demektir el-Ferra
"çağımızın ilk iman edenleri" diye açıklamıştır. Ancak ez-Zeccac bunu
kabul etmeyerek şöyle der: Rivayet edildiğine göre onunla birlikte
altıyüzyetmişbin kişi iman etmişti. İşte bunlar da Firavun'un kendileri
hakkında: "Gerçekten bunlar az bir topluluktur" (eş-Şuara, 54) dediği
kimselerdir. Bu İbn Mes'ud ve başkasından rivayet edilmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN